Mengen'in yazısı şu şekilde;
Batı Medeniyeti, başta Asya, Afrika, Amerika, Avustralya olmak üzere masum ve mazlum coğrafyalardaki kaynakları sömürerek, kendi medeniyetini zenginleştirmiştir…
Yer altı ve yer üstü kaynakları olarak çok zengin olan sömürülen topraklarda yaşayan insanlar, ya açlıkla karşı karşıya kalmışlar veya fakirleştirilmiş toplumlar olarak hayatlarına devam etmektedirler…
Sömürgeci emperyalistler ise kendi yer altı ve yer üstü kaynaklarının yetersizliğinin aksine, toplum olarak zengin ve lüks bir hayatın içerisinde doyumsuz bir yaşam sürmektedirler…
İşte, 1 Mayıs,
Bu lüks hayatın, oluşturulmasında köle gibi çalıştırılan, emekleri zayi edilen, insan onuruna yakışmayacak çalışma koşulları içerisinde, yeniden insanlığın ve onurun mücadelesidir…
1 Mayıs,
Batı medeniyetinin 19. yy ve 20. yy ortaya koyduğu sömürü emperyalizminin sonucudur…
1 Mayıs,
Sömürgeci Batı Medeniyetinin yok ettiği insanlığı, icat ettiği günlerle kurtarmaya çalıştığı günlerden bir tanesidir…
Neymiş,
Anneler günü, Kadınlar günü, Babalar günü, Sevgililer günü ve 1 Mayıs…
Batı Medeniyeti, bir taraftan kaybettiği değerleri kurtarmaya çalışırken, bir taraftan da yine genlerindeki o sömürgecilik ağırlığının etkisiyle bu günleri bu seferde tüketim çılgınlığında kullanıyor…
Yani, huylu huyundan vazgeçmiyor…
Ya, biz neresindeyiz bu düzenin, neresinde olmalıyız… Biz bakış açımızı nasıl belirlemeliyiz…
Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü ve 1 Mayıs bizim için ne ifade ediyor…
Biz değerleriyle, inancıyla İslam Medeniyetinin içerisinde bulunmuş bir toplum olarak, nasıl bakmalı, nasıl algılamalı, nerede durmalıyız…
Anneler günü, babalar günü, bizim için sadece bir gün mü olmalı yoksa; anne-baba bizim için “Cennet anaların ayakları altındadır” ve “anne – babaya öf dahi denmemesi” değerini taşıyacağımız bir ömür mü?
Sevgili deyince dünyalık ve nefsi bir aldatmaca mı olmalı, yoksa inanç ve değerlerle birbirimize bağlandığımız Rabbimiz, Peygamberimiz(sav) ve O’nun yolundan gidenler ile eşimiz, annemiz, babamız, çocuklarımız mı “sevgilimiz” olmalı…
Ya 1 Mayıs deyince, aklımıza…
Başkasına ait olanları güçle, zorbalıkla, katlederek, köleleştirerek almak, sömürmek, zengin olmak ve lüks yaşam uğruna bütün yolları denemek, insanlık onurunu yok etmek, bir başka emekçi polisi taşlamak, esnafın camını- çerçevesini kırmak mı gelmeli; yoksa alın teri kurumadan işverenin işçisinin hakkını vermesi, emeğin kutsallığı, helal kazancın haram kazanca olan üstünlüğü, kul hakkı mı gelmeli…
Bütün bunların cevabı, aslında içimizde, bizi biz yapan kodlarımız da saklı…
Biraz üflesek, silkelensek meydana çıkacak içimizdeki değerlerimiz…
O zaman,
Dile gelecek inancımız, benliğimiz…
Kudüs Şairi Mehmet Akif İnan’ın seslendiği gibi,
“Hangi düşüncede olursa olsun, hangi fikir kampı içerisinde yer alırsa alsın, onun bir insan olarak kabul görmesi, inancından dolayı horlanmaması lazım. İsterse benim inancımın tam zıddı olsun. Ben ona da hakk-ı hayat tanınmasının kavgacısıyım…”