Güneşli bir Pazar Günü…
Bir çay bahçesinde dostlarla çaylarımızı yudumluyoruz…
Sohbette koyu…
Konu ise, son günlerin en çok konuşulan gündemi, 16 Nisan referandum süreci ve çıkması muhtemel sonuçların tahmin edilmeye çalışılması…
Türkiye geneli yüzde altmış ile yüzde altmış beş bandında “evet” de yoğunlaşan tahminlerin yanı sıra kararsızların sayısının fazla oluşundan başlayan cümleler, ülkemizin ve milletimizin birliğine, beraberliğine, İslam ümmetinin kurtuluşuna yapılan dualarla sona eriyordu…
Bu arada söze giren bazı dostlar ise kararsızların mutlaka zaman içerisinde azalacağını, referandum sürecinin daha başında olduğumuzu, insanlarımızın “cumhur-başkan” lığı sistemine ilişkin çok fazla bilgiye sahip olmadığını söylediler…
Ancak…
Bir arkadaş vardı ki…
Onun düşüncesini aktarmak için söze başladığı soru cümlesi hem önemliydi hem de belki de beklemediğimiz bir soruydu…
-“Evet” ancak neden?
Bu soru da istikamet vardı… Samimiyet vardı… Güven ve sevgi de vardı…
Ancak…
Kararsızlık yoktu…
Hatta bence…
Kararsızlar dediğimiz kesimde de aslında çoğunluk bu şekilde idi…
Sadece gönüllerinde ki “evet” e kafalarında bazı nedenler eklemek istiyorlardı…
Aslında 16 Nisan’da sandıktan çıkacak olan “evet” in oranının, tahminlerden çok daha yüksek olacak gibi görünüyor…
Ben de aynı kanaatteyim…
Türkiye’nin en az yüzde yetmiş beş ile anayasa değişikliğine ve akabinde oluşacak yönetim değişikliğine “evet” diyeceğini düşünüyorum…
Neden mi?
15 Temmuz’un ruhunun 16 Nisan’da da devam ediyor olması…
Bakın, Sakarya’da 15 temmuz gecesi kendi iradesine ipotek koymaya kalkanlara, yaptığı karşı operasyonla “operasyon öyle değil böyle yapılır” diyen sivil inisiyatif birkaç gün önce Sayın Vali Hüseyin Avni COŞ’ la birlikte kahvaltıda buluştular…
Kahvaltıda her birinin gözlerindeki ışık, gönüllerindeki coşku, 15 Temmuz gecesinden bu yana milli iradenin hafızasından hiçbir şey kaybetmediğini aksine milli bilincin daha da arttığını, herkesin belleğinde ki eski Türkiye’yi sildiğini ve unuttuğunu gösteriyordu…
Sanki 15 Temmuz’da “Yeni Türkiye’ye” ait temiz bir sayfa açılmış ve sadece kalemi tutacak “El” bekleniyor gibiydi…
Bundan dolayıdır ki, cumhurbaşkanının sokağa çıkın talimatıyla meydanlara sel gibi akan, başkomutanının emri ile hiç düşünmeden kendini siper eden 15 Temmuz ruhu 16 Nisan’da ki referandum da “evet” le anlam kazanacaktır, vücut bulacaktır…
Bunun aksini bile düşünmek, 15 Temmuz gecesi meydan da kazanılmış olan zaferin masada – seçim sandığı- kaybedilmesi anlamına gelir ki, önümüze belki bir daha gelmeyecek fırsatı kaçırmak manasına gelir…
Onun için, var gücümüzle, elimizden gelenin fazlasıyla 15 Temmuz zaferine sahip çıkmak için, gerekirse kapı kapı dolaşarak inşasına daha önce başladığımız “Yeni Türkiye’yi” 16 Nisan’ da ikame etmeliyiz…
Etmeliyiz ki…
Çocuklarımız milletimizin tarihin sayfalarında okudukları kahramanlık hikâyelerini, dizilerde seyrettikleri replikleri sadece okumakla seyretmekle kalmasınlar…
Diriliş dizisinde ki Ertuğrul karakterinin ifade ettiği gibi…
“Gayri av da bizim, toy da bizim olsun”