Buna en güzel örnek belki de tarihsel bilgiler ışığında, tarihte bilinen ilk Türk Devleti Asya Hun Devleti’dir… Asya Hun Devleti hükümdarı Mete Han, ordusundaki disiplini, düzeni ve savaş kabiliyetini artırabilmek amacıyla bu gün dahi hemen hemen bütün ordularda kullanılan “onlu sistemin” ilk uygulayıcısı olmuştur… Yine Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in, İslam Dünyasına yaptığı hizmetler sonucunda halife tarafından “doğunun ve batının sultanı” olarak takdim edilmesi; Atilla’nın Avrupa Seferi, Sultan Alpaslan’ın Malazgirt Zaferi, Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul Fethi, Sultan Süleyman’ın Almanya Seferi sadece bir devletin kendi işleyişindeki başarılar değildir… Her biri çevresindeki ve dünyadaki bir takım değişikliklerin tetikleyicisi olmuştur…
Tarihsel bütünlük çerçevesinde baktığımızda, bu devletlerin siyasi yapılarındaki en dikkat çekici özellikleri, çok hızlı işleyen bürokratik yapıları ile güçlü siyasi yapılarıdır… Bu devletlerdeki güçlü siyasi yapılar, istikrar ve güveni peşinden taşımışlar, karşılaştıkları güçlükleri, bürokrasi de hızlı çözümler üreterek aşma becerisi göstermişler ve böylelikle oluşan devlet gelenekleri, zamanla en önemli psikolojik güçlerini oluşturmuştur… Yani, bu gün kamuoyunda tartışılan “Başkanlık” tarihsel derinliği içerisinde zaten farklı uygulamaları ile geçmişinde tecrübeleri yaşanmış bir yönetim biçimi olup, bizim kültürümüze çok da yabancı olmayan, devlet geleneğimizde var olan bir sistemdir… Dolayısıyla aslında biz, bize ait olan, ancak 21. Yüzyıla göre güncellemesini yapmamız gereken bir sistemi tartışmalıyız…
Hâlbuki bizdeki tartışmalarbu noktanın çok uzağında… Geçmiş Türk Devletlerinde uygulama şeklinde ki, adına “saltanat” dediğimiz babadan oğula geçme veya “diktatörlük” denen tek kişinin yönetimi anlamına gelen ifadeler üzerinden tartışılmaktadır… Ancak unutulan, Türk Devletlerinde sistemsel olarak uygulanan “saltanatla”, aynı dönemlerde farklı coğrafi bölgelerde ki mesela Batı Medeniyetinde de krallık da babadan oğula geçen bir sistemdi… Dolayısıyla “babadan oğluna yönetimin geçmesi” sadece bizde olan bir uygulama değildi… Diktatörlüğe gelince, Türk devlet geleneğinde hiçbir dönemde diktatörlük dediğimiz bir tek kişilik bir yönetime sahip olmamıştır… Türkler İslamiyet’i benimsemeden önce toy veya kurultay dediğimiz meclisler, Müslüman olduklarında ise, divan dediğimiz meclisler yönetimlerde etki sahibi olmuşlardır… Tarihimizin hiçbir döneminde, her şey bir kişinin iki dudağı arasında olmamıştır… Lakin aynı dönemler içerisinde, “diktatörlük” dediğimiz tek kişilik yönetimler, batı medeniyetinin en belirgin özelliği olmuştur… İnancından, ırkından, cinsiyetinden, mezhebinden ötürü hiçbir yargılamaya tabii tutulmadan yüzbinlerce insan katledilmiştir…
Kendi korkularımız üzerinden bize ezberlettirilen, tarihimizdeki birikimimize karşı yabanlaştırıldığımız, bize biçilen elbiseyi giymeye zorlandığımız bir sistemle yönetiliyoruz… Tam da Batılıların istediği şekliyle güçlü olmayan bir siyasetle yönetilmekteyiz… Parlamenter sistem, ne zaman milletimiz kendisine vurulan palangalardan kurtulmaya çalışsa, akabinde siyasi bölünmüşlüklerin, kavgaların, uzlaşmazlıkların ortaya koyduğu siyasi zayıflık, sömürgeci emperyalistlerin yeniden milleti dizayn etmesine zemin hazırlamıştır… Bu günkü parlamenter sistem, bazen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ki tıkanıklığın, milli meselelerde oluşan çok sesliliğin, terörle mücadelede ortaya konan zafiyetin, olağanüstü dönemler dışında “Sivil Anayasa” yapmak için dahi, meclisinin bir fikir birlikteliği ortaya koyamadığı bir siyasi yönetim şeklidir…
Biz geçmişi büyük zaferlerle dolu şanlı bir tarihe sahip, kurduğu büyük devletlerle nizam-ı âlemde adaletle hükmetmiş bir medeniyetin mirasçısı olarak, “ötelere bakabilmeliyiz”… Eğer ötelere bakabilmek istiyorsak, kültür mirasımızın bize yüklediği sorumlulukları mutlaka hatırlamalıyız… Yönetim sistemini yeniden formatlamalıyız… Bu formatın günümüzdeki karşılığı olan, “Başkanlık Sistemi’ni”, kendi devlet geleneğimize göre güncellemeliyiz… Güncellemeli ki, Afrikalı Mazlumlar, Filistinli Çocuklar, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, Arakanlı Müslümanlar, Suriyeli Aylan Bebek bizleri bekliyor… Artık, kendi içimizde ki kısır tartışmaları bırakmalı ve…
Ötelere bakmalıyız…