Bu hafta sonu baharın artık tam anlamı ile geldiğini iliklerime kadar hissettim.
AÖF sınavları için Cumartesi ve Pazar gününün büyük bir kısmını Türkiye’de belki de bir eşi daha olmayan güzellik ve manzaraya sahip Üniversitemizin kampüsünde geçirdim.
Sınav zamanının dışındaki anlarda, yeşillikler içerisinde çimlerin üzerinde göl manzarası eşliğinde zaman geçirmek, çıplak ayakla toprağa temas etmek inanın kış boyu biriken negatif enerjiyi üzerimden aldı diyebilirim.
Üniversite kampüsünden bahsetmişken bir iki dikkatimi çeken ayrıntıyı buradan paylaşayım.
Havaların sıcak olması ve tertemiz ormanlıkların çimlerle bezenmesi ve bol oksijen sadece sınava girecek olanları değil, onları bekleyen yakınlarının da burada olmasını sağlamıştı.
Sınava gidiş ve dönüşlerde bilindik olumsuz manzara alınan önlemler neticesinde yok olmuştu.
Trafik önceki sınavda olduğu gibi tıkanmadı.
Ayrıca sınava girecek olan öğrencilerin emanet eşyaları bu kez önceki dönemlerde olduğu gibi kantinciler tarafından sorun çıkarılmadan alındı. Geçen dönem eleştirdiğimiz uygulamadan vazgeçilmiş anlaşılan bu sınav döneminde.
İsabet olmuş.
Bir diğer ayrıntıda ki benim için en önemlilerinden biri cam bardakta ‘Çay’ olayı.
Önceki sınav bunu da eleştirmiştim. Bu kez bazı kantinlerde çayımızı cam bardakla içebilmek nasip oldu. Bu da bahar ayında kampüsten aldığım hazzı kat be kat artırdı.
Pazar sınav sonrası o havaya doymamış olacağım ki ikindi civarı kendimi attım yenilenen, tertemiz bir mesire alanı haline gelen Poyrazlara. Burası iğne atsan yere düşmez derecesinde kalabalıktı. Bir kenar da boş alanı bulduktan sonra aldım elime kömür torbasını, çalı çırpı topladım ve yellendirdim mangalı.
Mangalın dumanı, cızırdayan etin kokusu ve ortamın güzelliği…
Yaşamın bu tarafını daha çok sevdim.
Biraz daha havalar ısındığında da bu tatil modunu birkaç level ileri taşıyabilirsem..
Oh mis!
…..
Böyle yaşamak lazımmış hayatı.
Birçok şeyi arkada bırakarak.
Bana ne paralelcileri afişe etmek, onlarla mücadele etmeleri için köşelerden, haberlerden çağrı yapmak…
Bana ne İktidar partisinin teşkilatlarını dolduranların, Devletin Belediyelerin kurumlarında ihale peşinde koşanların, paralelciler olduğunu afişe etmeye çalışmak…
Bana ne paralelden görevden alındıktan sonra Cumhurbaşkanına yakınlığı ile bilinen STK’lara bir şekilde sızan / sızmasına göz yumulanların yol haritalarını deşifre etmek…
Bana ne beddua seanslarında en ön sıralarda saf tutup, kıçı kırık sitelerinde benim gibi düşünenlere hakaret edip, sonraları ‘Ben Paralel değilim, hain değilim’ naraları atıp, bu naralarını meşrulaştırma telaşı ile ‘BİRLİK’ imizin içine sızanlara buğz etmek!
Bana ne siyasi arenada dönen dolapları yazmak.
Bana ne parti içerisinde güç dengelerinden.
Bana ne bir kamyon para harcanıp şaşaalarla açılan konakların restorasyonunun üzerinden kısa bir süre geçmesinin ardından adeta dökülmesini haberleştirmekten...
Bana ne?!
…
Bundan sonra kim neyi nasıl hangi kılıfla götürmek istiyorsa öyle yapsın.
Kim nasıl istiyorsa öyle devam etsin. Gücü yeten gücünün yettiğini bir çırpıda yesin bitirsin…
Azıcık işimizi yapmaya çabaladığımızda adımızın nerelere koyulacağını biliyorum, görüyorum yaşıyorum.
Ellerindeki güçle yıldırma, bıktırma ve bunaltma politikalarını da biliyorum.
O yüzden tatil modu güzel.
Dolayısı ile Ben poyrazlar havasında iyiyim.
‘Değmeyin keyfime’
dememi beklemeyin!
…
Vesselam.