İşte Ersin İbil'in yazısı;
Ramazanın vazgeçilmez ve de en çok tartışılan konuşulan, üzerinde yazılar yazılıp sözler söylenen ama yine de çözülmeyen meselesi şaşaalı iftar sofraları.
Hemen her devlet kurumunun yanı sıra STK’lar ve özel şirketler lüks salonlarda kişi başı bilmem ne kadar ücret ödeyerek iftarlar düzenliyorlar.
Ramazanın feyzi ve bereketi o akşam o iftar sonrasına toplanıyor sanki…
Devlet kurumlarının Halk için verdiği, Halkı bütünleştirici iftarları bir nebze anlarız da ya diğerleri…
Konuşulur hep ya, ya o iftarlar için harcanan paralar fakir fukaraya verilse diye.
Ama yine de lafta kalır.
Lafta kalır çünkü bakışımız bu değil bizim.
Çünkü iftar sonraları gittiğimiz çay evleri, kafelerde “Tabi canım etrafımızda yardıma muhtaç mı kaldı? Ülke olarak zenginleştik. Baksana trafikteki arabalara hepsi gıcır gıcır yepisyeni. Evlerimiz ev değil artık en kötüsü dubleks. Hem biz bilmem kaç bin mülteciye yardım da ediyoruz. Demek ki paramız var “ diyerek başkalarının yaptığı yardımı biz yapıyormuşçasına laf salatasının dibini görürüz.
Tabi ki Serdivan’ın kafeler sokağındaki x kafe de, Ormanparkta, Çark Caddesindeki o restorantta ya da Sapanca sahilinde gölün dinginleştiren dalgaları eşliğinde yapılan ‘huzur’ sohbetleri bize göstermez gerçekleri.
Gerçekler Sapanca’nın varoş semtlerinde çünkü.
Gerçekler Adapazarı’nın ücra köylerinde çünkü.
Gerçekler şatafatın lüksün zirvesine hızla tırmanan Serdivan’ın bizim bilmediğimiz yerlerinde çünkü.
Gerçekler Akyazı’da,
Gerçekler Hendek’te,
Gerçekler Geyve’de,
Velhasıl her yerde.
Ama biz görmek istediğimize, arabalara, evlere kullandığımız telefonlara, giydiğimiz elbiselere baktığımızdan bunları fark edemiyoruz.
Oraya bakmıyoruz…
Sahi hangi birimiz verilen iftar davetlerini birkaç günlüğüne reddedip iftar sonrasına sadece bir çorba bir kuru ekmek olan fukara sofrasına iftar etmeye gittik?
Hiç düşündük mü 6 yaşındaki Elif Ayşe’nin 2 yaşındaki kardeşi ile birlikte yemek yemeyi sadece çorbaya ekmek banmak zannettiği?
30 yaşında ama hasta, hasta ama evine bakmak için çalışmak zorunda olan bir babanın yerine koyabildik mi kendimizi?
Hasta hasta çalışmak zorunda olduğu için, çalıştığı yerin patronu maaşları bilerek vermemesine göz yummak zorunda o baba.
Çünkü arada da olsa alabildiği parası ile evine bir ekmek ve bir çorbalık malzeme alarak bebelerini beslemek zorunda.
…
Gidip gördük mü gerçekleri?
Hayır.
Gitmedik.
Gitseydik görür ve duyarsız kalamazdık.
Duyarsız kalamazdık ve yapmamız gereken yardım ya da zordaki ailelerin sıkıntılarını sadece Ramazan’da çözmeyi hesaplayıp onları bir fitreye mahkum etmemeyi ve o bebelerin hayatlarını garanti altına alabilecek kadar infak edebilmeyi, büyük organizasyonlarla sağlardık.
Ve Devletten beklemezdik her şeyi.
Çünkü bizim yaşadığımız gereksiz şatafat ile birçok çocuğun hayatı bambaşka olabilir.
….
DUYARLI OLMALARI GURUR VERİCİ!
Cumartesi günü yazdığım yazıya duyarsız kalmayıp orada bahsi geçen ailenin bilgilerini isteyen, gerekli araştırmanın yapılması ve ailenin çözülebilir durumu için işlem başlatan Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Mutlu Işıksu ve yine konuya kayıtsız kalmayan IHH yetkilileri ve en başta da bahsi geçen aileyle birlikte bu durumda olan başkaca aileler için tüm Ramazan akşamlarını yaralı gönüllere bir merhem de olsa onların yanında geçiren, sohbet eden, yanlarında olan muhabbetini eksik etmeyen AK Parti Kadın Kolları Başkanı Zehra Hatipoğlu büyük bir alkışı bir teşekkürü hak ediyor.